zeynep özyılmazel

Arşivler

  Ne 36’ydı ama! O kadar çok yeni tecrübe, yeni işler, yeni dostlar, yeni dersler yaşattı ki bana vedalaşırken biraz hüzünlenmedim desem yalan olur.

Herkese selamlar 🙂 Temmuz’un başında 1 hafta, bilemedin 10 gün kalır, biraz şehrin hızından uzaklaşır, kendime yakınlaşırım diye gittiğim Bodrum’dan 1 ay sonra döndüm. Çok iyi geldiğini söylemeliyim 🙂 Neden iyi geldiği, nasıl iyi geldiği başka bir yazının konusu olsun, ben bugün size kendi Bodrum’umu anlatayım…

Alışkanlıkların 21 günde kazanıldığını ya da kaybedildiğini biliyor muydunuz? Ben yeni öğrendim… Bir süredir olmasını istediğim bir şey vardı ve olmuyor diye hayıflanıyordum sürekli. Düşüncelerime ve sözlerime dikkat ettiğim zamanlarda pek de olumlu olmadıklarını farketmeye başlamıştım. E ben bu kadar umutsuzken nasıl olacaktı ki istediğim?

Öncelikle, arkadaşlarımla birlikte beklentilerimizin çok üzerinde, erken bir yeni yıl kutlaması tadında bir öğleden sonra geçirdiğimizi söylemek isterim. Nasıl mı?.. Bir önceki gün Lucca’da yeni bir sergi açıldığını biliyordum. Hem bu sergiyi görelim, hem de Lucca’nın tadını bir de gün ortasında çıkaralım dedim ve kızları topladım. Çünkü uzun zamandır Lucca’ya öğle saatlerinde gitmemiştim.

Ben küçükken babama cok hayrandım. Bir kere çok yakışıklıydı (-di’li geçmiş zaman kullandığıma bakmayın, hala öyledir). Çok başarılıydı. Eşsiz bir sesi vardı. O şarkı söylemeye başladığında gözlerim dolardı. Sahnede devleşirdi. “Neco”ydu o…

Kahvaltı tavsiyelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz… Geçen hafta boğazın kıyısındaydık, bu hafta Bebek’e tepeden bakalım dedik ve arkadaşlarımla birlikte Backyard’a gittik.

Önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bizim aile kahvaltıya pek düşkündür. Kimin ne işi olursa olsun, en yoğun günümüzde, en acelemiz olduğunda bile kahvaltı masası kurulur. Zeytinin, peynirin iyisi nerede bulunur, çay en iyi nasıl demlenir, yumurta kaç dakika kaynatılırsa ne kıvamda olur? Bunlar bizim için hep mühim konular olmuştur 🙂

İlkçağdan beri insanlar duvarlara resimler yapmayı bir tür kendini ifade şekli olarak benimsemişler. Şimdi anladığımız anlamda graffiti ise ilk kez 2. Dünya Savaşı sırasında meşhur Berlin Duvarı’nda görülmüş. Daha sonraları ise 1960 Amerikası’nda politik görüşlerin duyurulduğu, çetelerin kendi alanlarını belirlemek için kullandığı bir araç olmuş duvarlar. Sonra da metrolara, tüm Amerika’ya ve dünyaya yayılmış.